Ortadoğu'da devam eden İsrail-Filistin çatışması, her gün masum insanların hayatına mal oluyor ve çocuklar, savaşın en büyük mağdurları.

Tarihin en eski dönemlerinden bu yana savaşlar, çatışmalar ve iç karışıklıklar hep var oldu. Ancak 21. yüzyılın bu döneminde, hala insanların, hele ki çocukların bu denli acımasızca hayatlarını kaybettikleri çatışmaların yaşanıyor olması, insanlığın nereye doğru gittiği konusunda hepimizi derinden sorgulatıyor.

Ortadoğu, özellikle İsrail-Filistin çatışması, dünya gündeminden hiç düşmüyor. Her gün ekranlarda, gazete sayfalarında masum insanların, çocukların, yaşlıların bu çatışmada hayatını kaybettiğine dair haberlerle karşılaşıyoruz. Peki, bu ölümlerin sorumluluğunu kim üstlenecek? Bu masumların hakları nasıl telafi edilecek?

Siyasi emeller, bölgesel hegemonya savaşları, ideolojik farklılıklar... Tüm bu kavramların ortasında sıkışıp kalan yüz binlerce sivil, sadece doğduğu topraklar veya inandığı din sebebiyle yaşamını yitiriyor. Bu trajediyi hangi politik veya ekonomik çıkar açıklayabilir?

Düşünün; bir anne, henüz hayatını yeni yeni keşfeden bir çocuğunu, kendi gözleri önünde kaybediyor. Bir baba, ailesini koruma görevini yerine getiremediği için yaşadığı travmayla baş etmeye çalışıyor. Bu acıları tarif etmek mümkün mü? Bu yaşananlar, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçiyor.

Savaşların ve çatışmaların gölgesinde büyüyen çocuklar, normal bir çocukluk yaşayamıyor. Topraklarında oyun oynamak yerine, patlamalardan kaçmayı, sığınaklarda yaşamayı öğreniyorlar. Bu durum, tüm dünyanın ortak vicdan muhasebesini yapmasını gerektiriyor.

Bir çocuğun, bir annenin, bir babanın, bir ailenin ölümü sadece o bölgenin değil, tüm dünyanın sorunu olmalı. Çünkü her bir masum, global bir vicdan yarasıdır. İnsanlık olarak bu yaraların üzerini örtemeyiz, örtmemeliyiz.

Uluslararası topluluğun, bu sorunları çözme noktasında daha etkin adımlar atması gerekiyor. Diplomatik çözümler, barış anlaşmaları ve insan hakları ihlallerine karşı mücadele, sadece birer başlık olmaktan çıkıp pratiğe dökülmeli.

İnsanlığın bu tür olaylara kayıtsız kalamayacağını, kalamaması gerektiğini düşünüyorum. Bu sadece bir bölgenin değil, tüm dünyanın meselesidir. Bu meseleye sırtımızı dönerek, vicdanımızda oluşan bu kara lekeyi silmemiz imkansızdır.