Ortak bir payda da buluşamadığınız, mutabakada varamadığınız, birbirinizi anlamadığınızı düşündüğünüz kişi ve ilişkileri çözümlemek adına uygulanan basit ve mühim bir tekniktir.

Öncelikle bir çoğumuzun karıştırdığı empati konusuna değinmek istiyorum. Empati, karşımızda ki insanın yerine geçerek aynen onun gibi düşünmek olarak algılanmaktadır. Halbuki empati karşımızda ki insan gibi düşünmek değil, onu anlamak demektir. Herhangi bir davranışı neden yaptığını anlamaktır aslında. Onun gibi düşünmek ona hak vermeyi gerektirir, empati de ise hak vermenize gerek yoktur. Sadece neden yaptığını anlamanız önemlidir. Aslında temel felsefe, kişiyle bir uyum geliştirebilmek için davranışının altındaki iyi niyeti tespit etmektir. Mesela bir çocuğun parmağı kesildiğinde çocuk ağlar. Çocuğun ağlama nedeni, acısını yani ne kadar çok acı çektiğini ve korktuğunu anlatmaktır. Eli kesilen bir çocuğa, bir yetişkin gibi yaklaşarak "küçücük yaradan ne olur bak öpüyorum geçti, buna da ağlanır mı?" dediğinizde çocuğun ağlaması kesilmediği gibi şiddetlenebilir. Bunun nedeni, çocuk derdini anlatamamıştır. Çocuk acıyor dedikçe annenin "Acımaz bir şey olmaz" demesi annenin çocuğun acısını anlamadığı anlamına gelir. Yani en azından çocuk böyle anlamlandırır.

Empatik bir yaklaşımla "Şu anda canın çok acıyor olmalı, kanadığı için korktun" dediğinizde çocuk ağlamayı kesecektir. Çünkü annesi onu anlamıştır. İşte sempatik yaklaşım karşımızdakinin yerine geçmek değil, onu anlamaktan ibarettir. Empati ile sempati kelimesi birbirine karışır. Kişinin bir başkasının yaptıklarını, herhangi bir şart aramadan, doğru kabul etmesi ve onun gibi davranması sempatidir. Hatta herhangi bir düşüncenin sempatizanı olmak o düşünceyi doğru kabul etmek ve bu düşünce üzerine hareket etmek demektir. Bizim işimiz sempati değil, empatidir. Şimdi üç sandalye metodunu nasıl uygulayacağımızı görelim. Evinizin salonunun ortasına üçüde birbirine bakacak şekilde sandalye yerleştirin ( Evet hadi yerleştirin. Şu anda gecenin bir yarısı yatakta okuyor olabilirsininiz bu yazıyı. Ya kalkın eyleme geçin ya da yazının devamını yarın okuyun. Bak hala okuyor ya😊) Evet bu teknik için neden sandalyeye ihtiyaç vardır? Ben bunu aynı sandalyede otururken yapamaz mıyım? Bunun nedenini şöyle açıklayabiliriz. Bir öğretmen ilk kez girdiği bir sınıfta şöyle bir yöntem uyguluyor. Öğretmen kürsüye geldiğinde sınıfı susturmak için bağırıyor. Sınıfın kapısının önüne geldiğinde sadece espiri yapıyor, tahtanın önünde ise sadece ders anlatıyor. Bir ay boyunca aynı yerde aynı davranışları sergiliyor. Bir ayın sonunda ise hiçbir şey yapmadan kapının önüne doğru yürüdüğünde çocuklarda bir tebessüm, kürsüye doğru yürüdüğünde hemen bir sessizlik ve tahtanın önüne geldiğinde ise daha dikkatli dinlediklerini fark ediyor. Burada olan durum öğretmenin sınıftaki bazı mekanlara bir misyon yüklemesidir. Kapı artık çocuklarda fıkra, kürsü fırça, tahta ders anlamına gelmektedir. Yani çocukların beyninde bunlar arasında bir bağlantı kurulmuştur. Mekana misyon yüklemek bu bakımdan o mekanda durduğumuz anda o duygu durumuna girmenizi sağlar. Hani bazen deniz kenarına gider dalgaları izlersiniz ve bu durum sizi bir duyguya sevk eder ve her o duyguyu hissetmek istediğinizde aynı yere gider oturursunuz. Yada bir kişi sizi rahatlatıyordur. Stres ve sıkıntı hissettiğinizde o kişinin yanında bulursunuz kendinizi. Yani mekan, kişi ve duygu arasında bir bağlantı kurarsınız. İşte üç sandalye metodu da, mekana misyon yüklemeyi amaçlamaktadır. Şimdi metodumuza geri dönelim. Sandalyelerden birincisi, sizi temsil ediyor. Oraya oturduğunuzda sadece siz olacaksınız. Kendi düşünceleriniz ve duygularınız egemen olacak size. Yani olduğunuz gibi olun yeter. İkinci sandalye, anlaşmazlık yaşadığınız kişiyi temsil etmektedir. İşte şimdi empatik davranmanız gerekir. Onun ağızıyla konuşmaya başlayın. Yani artık siz o' sunuz. Üçüncü sandalye, tamamıyla bağımsız üçüncü kişiyi simgelemektedir. Objektif olabileceğinizi düşünüyorsanız ki; çoğu kez olamazsınız, eğer düşünmüyorsanız objektifliğine emin olduğunuz bir kişi olarak sandalyeye oturun. Şimdi küçük bir uygulamayı örnek olması açısından verelim.

Ayşe hanımın iki kızı vardır. Kızlarının büyük olanıyla hiç anlaşamamakta, küçük olanı ise çok iyi geçinmektedir. Şimdi Ayşe hanımla uç sandalye metodunun nasıl uygulandığına bir göz atalım.

Gönül yılmaz: Ayşe hanım, kızınızla olan probleminiz tam olarak nedir?

Ayşe Hanım: Ne söylesem hemen sinirleniyor, beni hiç dinlemiyor, halbuki ben onun iyiliğini düşünüyorum. (Ayşe hanımın cümlelerinde geçen hep,hiç gibi kelimeler durumu genellediğinin bir göstergesidir.

Gönül Yılmaz: Kızınızın sizi terslemediği ve sesini yükseltmediği hiç mi olay olmadı?

Ayşe Hanım: Oldu tabi. Yani nadiren de olsa olmuştur.

Gönül Yılmaz: O zaman her zaman diyemeyiz doğru mu?

Ayşe Hanım: Evet diyemem ama sıklıkla diyebilirim.

Gönül Yılmaz: Peki size göre kızınız nasıl davranmalı? Burada ki sorunun amacı Ayşe hanıma göre iyi bir kız çocuğunun özelliklerini tespit etmek. Yani Ayşe hanımın kriterleri?

Ayşe Hanım: Yani ne bileyim işte her şeye kızmasın, annesi onun iyiliğini istiyordur bunu bilip, bana saygılı davransın.

Gönül Yılmaz: Hala her şeye diyorsunuz.

Ayşe Hanım: Pardon ya ağzım alışmış. Burada Ayşe hanımın sadece ağzı değil, aslında beyni alışmış.

Gönül Yılmaz: Yani sadece kızmaması iyi bir kız olmasına yetecek öyle mi?

Ayşe Hanım: Tabi ki hayır. Eve geç kalmasın, saçma sapan giyinmesin, derslerine çalışsın.

Gönül Yılmaz: Peki siz onun yaşındayken bu söylediklerinizin aynısını yapıyor muydunuz?

Ayşe Hanım: Ben yapmadığım için bu durumdayım. Kızımında aynı duruma düşmesini istemem

Gönül Yılmaz: Yani kendinizin yapmadığı bir şeyi kızınızdan bekliyorsunuz öyle mi?

Ayşe Hanım: Öyle galiba.

Şimdi ikinci sandalyeye oturma zamanı. Ayşe hanımın kızının adı Cansu. Ayşe hanım Cansu'nun sandalyesine oturur ve konuşma şöyle devam eder.

Gönül Yılmaz: Cansu hoş geldin.

Cansu: Hoş bulduk

Gönül Yılmaz: Annenle aran nasıl Cansu? 

Cansu: Kızıma sorarsanız tabi kötü diyecektir. (Burada Ayşe hanım hala kendi olarak cevap vermektedir, Cansu olamamıştır ve onu anlamamaktadır).

Gönül Yılmaz: Ben Cansu ile konuşuyorum.

Ayşe Hanım: Pardon hocam

Cansu: Annem benim her şeyime karışıyor. Giyeceğime, yiyeceğime, gezmeme, her şeyime...

Gönül Yılmaz: Yani yemek içmek ve giyinmek senin her şeyin mi? Yada annenin karışmadığı hiç mi bir şey yok?

Cansu: Tabi ki her şey yemek, içmek, gezmek değil.

Gönül Yılmaz: Yani annenin karışmadığı bir kaç şey var o zaman?

Cansu: Evet var. Bir tuvalete girip çıkmama karışmıyor.

Gönül Yılmaz: Peki annenin bu kadar müdahale etmesinin nedeni ne olabilir?

Cansu: Galiba bana güvenmiyor ama annem hep böyleydi. Çocukken de o hangi oyuncağı isterse biz onunla oynardık hala büyüdüğümü anlamadım.

Gönül Yılmaz: Peki nedenlerden bir tanesi seni çok seviyor olması olabilir mi?

Cansu: Olabilir ama kardeşime neden böyle davranmıyor?

Gönül Yılmaz: Peki nasıl davranmasını isterdin?

Cansu: Beni birazcık serbest bıraksın, her şeyime karışmasın, ben çocuk değilim, 19 yaşındayım.

Gönül Yılmaz: Sana böyle davranması seni nasıl mutlu edecek?

Cansu: Yani bana güvendiğini hissedeceğim. Kendi başıma da bir şeyler yapabilirim. Şimdi üçüncü sandalyeye geçiyoruz. Burada tamamen bağımsız bir kişi olacağız

Gönül Yılmaz: Hoş geldiniz

X Kişi: Hoş bulduk

Gönül Yılmaz: Bu anne kız için ne düşünüyorsunuz? Ve size göre çözüm yolu nedir?

X Kişi: Annenin biraz baskıcı bir tavrı var, hatta biraz değil bayağı baskıcı bir tavrı var. Aslında onu koruyup, kollamak isterken, kızının kendine olan özgüvenini zedeliyor. Birde küçük kızı ile olan iletişimi ve belki de bu iletişimi büyük kızına karşı koz olarak kullanması büyük kızın hırçınlığını daha da arttırıyor. Annenin büyük kızına kimlik düzeyinde asabi bir kızdır Cansu, yakıştırması kız da artık bir kişilik haline gelmiş ve dolayısıyla Cansu'nun normali hırçınlık olmuştur. Cansu ise, biraz daha kendine güvenilen ve her şeyine müdahale edilmedigi bir hayat istemektedir. Velhasıl annenin küçük kızını devamlı emsal göstermemesi ve Cansu'nun yanında onunla çok iyi anlaşıyor havasını yaratmaması ve Cansu'nun yetişkin bir kız olduğunu kabul etmesi ve ona güvendiğini belirtmesi sorunu çözecektir.

Bu olayda görüldüğü gibi kişi üç farklı karakter olarak olaya bakmış ve anlamlandırmaya çalışmıştır.

Gönül Yılmaz: Ayşe Hanım, gördüğünüz gibi kızınızla aranızda ki problemleri çözmek için yapmanız gerekenler çok basit.

Ayşe Hanım: Evet hocam haklısınız. Hiç bu kadar sıkıldığını düşünmemiştim.

Kişinin en kolay kabul edeceği şey yada en kolay uygulayacağı karar kendi verdiği karardır. Ayşe Hanımın kendisiyle ilgili eleştirileri, kendi ağzından duyması bu eleştirileri daha fazla dikkate almasını sağlayacaktır. Bu metodu mutlaka ayrı mekanlarda, ayrı kişiliklere bürünerek uygulayan. Eşinizle mi sorununuz var? Bu metodu uygulayın. Yolunuz ışık olsun..