Hayat dediğin, gözyaşıyla başlar. Doğarsın, ağlarsın. Büyürken düşe kalka öğrenirsin yaşamayı. Zorluklar omuzlarına yüklenir ama bir umut taşır içinde. Gün olur seversin, sevilirsin. Kalbinde yuva kurma hayalleri filizlenir. Sevdiğinle el ele verip bir ömür boyu aynı yolda yürümeye karar verirsin. Sonra o büyük hayali kurarsın: Bir evlat…
Onun doğacağı günü sayarsın. Zaman geçmez, sabırsızlıkla beklersin. Doğduğu an dünyalar senindir artık. Uykusuz kalırsın ama şikayet etmezsin. Aç kalırsın ama önce onu doyurursun. Gözün gibi bakarsın, en küçük bir zarar görmesin diye etrafında dört döner, her adımında yanında olursun. O büyürken sen küçülürsün, hayatını ona adarsın. Bir gülüşü, bir sözü dünyanı aydınlatır.
Ve zaman geçer. O minik eller, bir gün büyür, güçlenir. Hayata adım atar. Sen gururla izlersin ama içinde bir sızı vardır. O ilk adımlarını attığı günü, “Baba!” diye seslendiği anı hatırlarsın. Gözün gibi büyüttüğün, üzerine titrediğin o çocuk bir gün karşına geçer ve sorar: “Sen kimsin?”
İşte o an dünya başına yıkılır. Oysa sen onun kim olduğunu hiç unutmamışsındır. Hala gözünün bebeği, hala en değerli varlığındır. Ama anladığın bir şey vardır, İnsan büyüdükçe unutur. Nasıl geldiğini, nasıl bakıldığını, nasıl sevildiğini unutur.
Bir baba olarak içinden haykırırsın: “Sen her zaman benim çocuğumsun!” Ama desen ne fayda, yansan ne fayda… İçindeki yangını kimse bilmez. Bir baba, evladı için her şey olur… Bazen bir kahraman, bazen bir sığınak… Ama en çok da sessiz bir yol gösterici. Ne olursa olsun, o büyüyen çocuk için hep dua eder. Düşmesin, üzülmesin, hayat ona sert davranmasın diye…
Bir baba için evlat, hayatının en büyük mirasıdır. Ne kadar büyürse büyüsün, ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, bir babanın gözünde hep o ilk günkü haliyle kalır. Ve bir baba, hayatının son anına kadar evladını gözünden sakınmaya devam eder. Çünkü bir evladın unuttuklarını, bir baba asla unutmaz.